amca, size ”sevgilim” diyebilir miyim?

aklıma geldi de ” evcilik ” diye bir oyun vardı biz çocukken.. hâlâ daha vardır canım herhâlde, henüz müzede sergilenmiyor fosilim. erken çocukluk dönemlerimde oynadığımızı hayâl meyâl hatırlıyorum. erkeklerden biri baba olurdu ya da doktor. o görevi mahallenin en güçlü çocuğuna verirdim; adı halil’di. halil akranlarını ve ondan birkaç yaş daha büyük olan çocukları bile tepeleyebilecek kuvvette, okulda ise başarısız bir çocuktu. mecbûren ilk sevgilim olarak onu seçtim. o zamanki aklımla en doğru tercihi yaptığıma inanıyorum. güçlü olmak istiyorsan eğer, civârın en güçlüsüyle olmalısın. ben o zaman ilkokula daha yeni başlamıştım. evet, hovardalık târihim epey eskiye dayanıyor. o arada başka ilginç teklifler de alıyordum tabi ama hıyânet ezelden beri bünyeye ters geldiği için, hep geri tepeceğinden korkumdan kimseye yüz vermiyordum. halil’le sevgili olup da yaşadığımız en özel şeyi sorsalar; bir gün yaşadığımız sâhil kasabasından, bir dağ kasabasına sabahın kör karanlığında göçümüz sırasında, evlerinin penceresine tünemiş, yaşlı gözlerle bana el salladığı gelir gözümün önüne..  yıllar sonra halil’i gördüm tekrar. annesi mükerrem teyze, biz çocukken annemin en yakın arkadaşıydı. annemle birlikte gittik evlerine. tesâdüf bu ya, erkenden evlenmiş, iki de çocuğu olmuş olan halil, o gün annesini ziyârete gelmişti bizimle aynı saatlerde. o bana , ben ona merakla sanki eksik kalan bir şey varmış da ne olduğunu bulmaya çalışır gibi baktık bir süre. sonra kahkahalarla birbirimize sarıldığımızı hatırlıyorum. eksik falan yoktu. eğer büyüdükten sonraki karşılaşmamızda ilk kez görüyor olsaydık birbirimizi, eminim hiçbir şey hissetmezdik. en azından ben. erkenden çökmüştü halil. hayat gâilesi mi desem, etrâfına sâhip çıkma telâşı mı desem, istediği gibi bir evlilik yapamamış olması mı desem bilmem.. son derece mâsum, bir o kadar sevimli, şimdi düşününce hayli mâceralı bir beraberliğimiz olmuştu. benim yüzümden az çocukla kapışmamıştı. yan gözle bakanı oyunlarımıza almaz, ya da bir gerekçeyle oyundan atıverirdi. en çok erik ağaçlarına tırmanmamızı hatırlıyorum; erik ağaçlarından en yüklü olanı seçer, bana seslenirdi. birlikte tırmanır, karnımız şişinceye kadar yerdik. şimdi hiçbir şeyde o lezzeti bulamıyorum. misket oyunlarında kazandıklarını, evimizin nafakasıymışçasına bana verirdi. bilek güreşinde yenildiğini hiç görmedim ve bu yüzden gözümden hiç düşmedi. halil’i son gördüğümden beri aradan neredeyse  on yıl geçti, dilerim üzerindeki yük biraz olsun hafiflemiştir.

evcilik derken, lâf nerelere gitti.. blogda yazmaya başladığımdan beri, – bu iş bana bir şey hatırlatıyor ama, ne?-  deyip duruyordum. evet, bu gece aklıma geldi bu: blog yazmak bana evciliği hatırlatıyor. 2005’den beri bir sürü insanla tanıştım blog vâsıtasıyla. yüzyüze görüştüklerimin hiçbirinde, görmeden önce hissettiğimden farklı bir duyguya kapılmadım. bir nevi hazırlıklı olma durumu ya da kiminle görüşülüp görüşülemeyeceği konusunda isâbetli seçimler yapmış olmam. iyi ki tanımışım; o, bir elimin parmaklarını geçmeyecek sayıda kişiyi.. yüzyüze görmediğim ama aynı duyguları beslediğim başka insanlar da var. gördüğümde hayâl kırıklığı yaşamayacağıma dâir bahse girebileceğim. yâni bir biçimde hissedebiliyorum bunu. uzun süredir beni okuyup sesini çıkarmayanlar, arada bir yüzünü gösterip kaçanlar, tesâdüfen linklerinde adımı gördüğüm insanlar var. elbette sürekli yazıştıklarım da. bizi birbirimize çeken şeyin ne olduğununun adını belki tam koyamasam da, öncelikle samimiyet olduğunu düşünüyorum. yâni biraz doğru düzgün okuma bilen biri, karşısındakinin ne kadar samimi olduğunu bir süre sonra anlayabiliyor, ya da olmadığını.. lâf olsun diye yorum yazanlar falan da çok olmuştur.       ” eline sağlık, yüreğine sağlık, paylaşım için teşekkürler ” gibi hiç hazetmediğim, sûni cümleleri de çok duydum. sâdece okuduğunu, aklında olduğumu bilmesi için, selâm bırakmadan gitmeyenleri de gördüm ve iyi ki de.. kamplaşmadan hoşlanmam. ama ister istemez o gürüntüyü verdiğimizi düşündüğüm bâzı arkadaşlarım da var. kamplaşma olduğu için değil, bir şekilde bâzı dönemlerde daha sık birarada olma imkânımız tesâdüf ettiği için. yoksa eminim ki benim arkadaşlığını benimsediğim insanların pek çoğu da ferdiyetçilikten yanadırlar. neler öğrendim burada, neler… öğrendiğim herşey için minnet duyuyorum. kendime göre bâzı ritüellerim var, uygularım ve haberini aldıklarım da çok olmuştur bu gönderdiğim iyi enerjilerin. ritüel dedimse, öyle derin şeyler değil, bana göre yapması çok kolay bir şey. gönderilmiş tertemiz bir dilekten âlâ ritüel mi olur.. tabi bana göre.

ne diyordum.. ha evet, evcilik. şu aralar sanki herkes bu oyundan biraz sıkılmış gibi. gözlemlediğim kadarıyla blog sâhibi olanların üzerine sinsice çöreklenen, garip bir sorumluluk duygusu var. sanki blogdan biraz uzak kalınca bir şey olacakmış gibi ya da birinin yorumu moderasyona takıldıysa kurtarmalıyım hissi falan işte. epeydir bu histen ben de payımı aldım. ki, zâten yazdıklarımdan da belli oluyordur. saçmalamaca kategorisine bile girmeyecek denli düşük enerjili şeyler yazıyorum. bu da hiç işime gelmez doğrusu. her haltı meydanda biri olarak, yarın öbür gün sorumsuzca bir şey yapmış olmaktan korkarım. yazdıklarımdan sorumluyum. gerçi benim hiçbir zaman vatan kurtarma, akıl hocalığına soyunma, ajan provakatör olma gibi bir derdim olmadığı bellidir ve bilinir. yazdıklarımı kendime yazıyorum ve bunun bir iç hesaplaşma olduğunu hep söylüyorum. ileride meslek olarak yazarlığı seçeceğim ve bunun da bir prova olduğunu söylemişliğim de vardır ama kimsenin ciddiye aldığını sanmam. dahası alınmasını da istemem. bu saatten sonra benden bir cacık olacağı da yoktur. yoktur dedum da!

hazır sevgililer günü de gelirken, bendeniz ufaktan tüyeyim bir süreliğine diyorum. yâni pazar günleri çalışan biri olarak, pazartesi sendromundan kurtulmuşken, sevgilisiz biri olarak sevgililer gününe yakalanmayayım hiç değilse. hayır yâni o kadar çok bahsediyorlar ki; insanın canı çekiyor, şeytan doldurur maazallah, elimden bir kazâ çıkar falan, neme lâzım…

25 responses to “amca, size ”sevgilim” diyebilir miyim?

  1. Yaaaa…Mızıkçılık yok…:(
    Ağlarım bak.:(

  2. Ben de benim kahramanımı anlatırım sana hem.:)

  3. eline sağlık, yüreğine sağlık, paylaşım için teşekkürler :)
    Saka saka…
    Walla benim de aklima ilk askim geldi… Nilay…
    Istanbul aksaray’da mahmudiye ilkokulu’nda sinifimizin tek sarisini Nilay…
    Bir gun ogretmenimiz Saffet hanim “sinifinizda en sevdiginiz kisinin ismini yazin” demisti…Ben O’nun adini yazmistim O da benim…
    Simdi soruyorum sizlere bu ask degildir nedir ha? Uyduruyomuy musum? Hayir…delille belgeyle konusuyorum :) Yazili belgelerle… misket falan bize ters is :p
    Kendisi ile hicbir diyalogumu hatirlamiyorum, utangac bir cocuktum ben…. Ondan galiba yoksa hafizam da kuvvetlidir… Her neyse Nilay’i universiteye basladigim yil bir kere tam apartmanlarina girmek uzereyken gordum… Bir saniye gozgoze geldik… Tam agzimi acacakken gulumseyerek suratini cevirdi ve oturdugu apartmana girdi… Oylece bakakaldim arkasindan…
    Eve girdim ve universitedeki askim icin bir siir yazdim :P
    Nevar??? Ne yani yazamazmiyim? Alla alla kimi dusundugumun ne onemi var siir yazarken, Ceren’e yazilmis bir siirin her misrasi Nilay kokuyorsa bu suc kimin…. Hem ben cok eslilige karsi degilim ki tek olan erkek cok olan es olduktan sonra :P

  4. ne kadar rasyonel bir kararmış halil’i seçmek candan hanım. bravo size. ben hiç bu kadar “akıllı” olamadım gönül mevzularında.

    ben 5 yaşında aşık olduğum”ilk” aşkıma asla itiraf edemedim ona aşık olduğumu:) felaket aşıktım oysa. komşumuzun oğluydu. aynı yaştaydık. birlikte oyun oynayıp dururduk bütün gün. biz 7 yaşındayken taşındıklarında çok üzüldüm. adını bir kağıda yazdım unutmamak için. unutmadım da. tesadüfen bir arkadaşım bahsetti yıllar sonra, aynı fakülteye gidiyorlarmış. çok heyecanlandım, ama selam filan da yollamadım. ona böylesine aşık olmamı gerektirecek bir özelliği yoktu. normal bir çocuktu, birlikte çok güzel oynuyorduk, o kadar.

    ben sevgililer gününü hiç özel bulmadım, hiç de kutlamadım. yarın, sevgililer gününde, çok can acıtan bir işlem için dişçide olacağım mesela. oysa 13 ve 14 şubat mars ve venüs’ün buluşmasıymış ki astrolojik olarak çok ama çok romantizm vaadediyormuş:) Özellikle koçlara:) koç burcu mars tarafından yönetildiği için bu romantizmden, bütün burçlardan daha fazla koçlar yararlanacakmış. şubat, özellikle iş projeleri açısından çok verimli geçecekmiş. yüksek profilli bir pozisyon için 25 şubat’a kadar şansınız çok açıkmış. yine iş konusunda inanılmaz teklifler alacakmışsınız; kariyerinizde de ani yükselişler sözkonusuymuş. bu ay yaşayacağınız birçok romantik sırrınız olacakmış. bütün bu durumlar da 17 Şubat’a kadar kendini gösterecekmiş.

    sevinebilirsiniz, gördüğünüz gibi her şey çok güzel olacak:)

    eh, candan hanım, umarım sıradan, sıkıcı, tatsız bir yorum olmamıştır:)

    Sevgilerimle.

  5. Tükeniyor muyuz ?
    Belki..
    Belki de aynı mekanda tıkılı kalmak boğuyor…

    Her gün değiştirebilsek kendimizi ” yanar – döner ” derler mi bize acaba ?

    Ben sıkıldım ya Canan…

  6. Bloglarda da öğrenilebilecek bir şeyler varmış..şimdi bu yazıyla birlikte aynı tatların dilimin ucunda olduğunu anladım..Aslında son zamanlarda bloga girip yazmak birilerine yorumlarda bulunmak angarya iş gibi geliyor sıkıldıkça sıkılıyorum.Dönmek istediğim hal ise hiç sesimi çıkarmadan okuyup başka bir bloga geçtiğim anlar.Bundan daha güzel bir günde kaybolmak istemezdim muhtemelen..

    Ses çıkarmadan takip ettiğim dönemlerde inikasdan acaip bir haz alırdım.Hala alıyorum ama o dönem sanki yazar seni farketmeden sen yazarı görebiliyorsun daha başka bir tat oluyor.

    Candan ne diyorum ben?Bu saçmalamanın dozu olmadığınıda senden öğrendim ben dilediğini alakasızda olsa yazabilmeyi..Aslında senden öğrendiğim bir şey daha var ki o da karmaşa?!Hani iz bırakan karmaşaları yaşamyı da senden öğrendim.Bunu senden öğrendiğimi gecenin en soluksuz saatlerinde yazılarını okuyup balkonumun bir köşesine çekilip kendimi boğduğum anlarda anladım.

    çekimser olmayışını..söylenmiş kelimelerinin tamamını..sevgi pankartları açmadan da birilerini sevebiliyor olmanı sevdim..İyi ki varmışsın binlerce bloğun içinde iyi ki senin bloğuna varmışım..Sevgilerimle..

  7. 15 şubatta bekliyorum buraya bak. :(
    o pis gün geçsin,ondan sonra….

  8. Esselâm

    Gittikçe farklılaşan/değişen bir şeyler var sanki,
    umarım/dilerim herşey yolundadır.

    Allaha emanet olun.

  9. babaannem gitti… :(

  10. Selam getirdim amcandan
    Soruyor biteviye
    Nereye kayboldu bu Candan
    Diye

    :)

  11. gökte yıldız ay misun da
    kemençeme yay misun
    alsam seni elime
    ssst ssst
    baksam çalayi misun

    kemençeme tel misun da
    derdimi bilir misun
    hayda gidelim desem
    ssst ssst
    benimle gelir misun

    kemençeme tel misun da
    sen benim neyim isun
    çok kızaysun bana
    ssst ssst
    beni yiyecek misun

    kil olsa çubuk olsa da
    kemençeme yay olsa
    sarsak birbirimizi
    ssst ssst
    kimseler uyanmasa

  12. dede dede dedesun
    dede kaku gidesun
    akşam olacak hayde
    sen git da oğlun gelsun

    aşkaleden aştuğum
    dağları dolaştuğum
    sen misun benum kocam
    sakalina s..tuğum

    :)

    [Interlock bey, bu ‘size’ hitaben degil; ‘yazdiginiza’. Yazmadan da edemedim. Umarim alinmazsiniz.]

  13. aslında tek tek cevap yazmak istiyorum ama şimdi değil. bu gece, bir ara yazacağım..
    okumam gerekiyor önce sizi.

    ama şunu âcilen demeliyim;
    Salihâcım, Allah sabır versin arkadaşım, başka da ne denir bilemiyorum. ” o pis gün ” dediğin kadar varmış, huzur içinde uyansın babanneciğimiz, Allah rahmet eylesin…

  14. Fatihcim,
    ben de zâten tekeşliliğe inanmıyorum. yâni olsa olsa hiçeşlilik filân olabilir. bir insan ki; hayâtından yalnızca bir insan geçmiş, muhakkak müzede sergilenmeli. ilginç bir şey ;)

  15. Peri Hanım,
    bana ”rasyonal” lâfını eden ikinci kişisiniz. yeminle! yâni bütün hayâtım boyunca, ikinci oldu bunu duyuşum. diğeri de kendisini seçtiğim için söylemişti yanlış hatırlamıyorsam ama emin olun bu olsa olsa bir efsânedir :)

    merkür geri gittiği için maalesef o söylediğiniz hoş şeyler benim başıma gelemiyor :( bunun için ayrıca üzgünüm ama olsun bu da geçer, merkür geri döner bir gün :)

    hiç sıkıcı bir yorum değildi, her zaman bekleriz efem :))

  16. Hasancım,
    bi’ daha böyle içsıkıcı şeyler duymak istemiyorum senden, Peri Hanım’ı oku, örnek al e mi!
    yanardöner mi? yeni mi çıkmış? tavukdönerden ne farkı varmış? bi’ deneyelim olmadı.. ben ısmarlıycam gel :)))

  17. Vecihecan,
    bunları içten söylediğinden o kadar eminim ki.. yüzümün kızarmasına mâni olamadım ama kocaman bir pankart açasım geldi. ne yazadığını anladın sen :))

  18. Sevgili Ummân,
    an be an değişiyorum ben, hiç durmadan..

    hatırlar mısın bizim zamânımızda tonton âilesi diye bir çizgi filim vardı, hiçbir çizgi filimi onun kadar sevmedim ve gâliba çok etkilenmişim farkında olmadan :))

    sağol arkadaşım, vârol, iyiyim ben..

  19. Müzmin Bey,

    amcam da bir acayip
    bildiğini okuyor
    sonra beni soruyor
    bunlar lügât kokuyor

    :))

  20. Interlockum,

    bu dünyâda o bir şahtır
    ferman babadır baba
    evlâdı için herbir derde
    derman babadır baba

    babalar hep olur ulu
    kalpleri merhamet dolu
    kızın kanadı kolu
    güman babadır baba

    babalar sönmeyen çıra
    evlâdı düşmesin dara
    nerde olsa peşin sıra
    giden babadır baba

    (ergün yalçın)

  21. amcan bana da muamma
    bildigini okur amma
    bildigi cehaletten az
    okur soyler fakat yazmaz

  22. amca amca dedikleri
    haramdır hep yedikleri
    bildiğini varsın saysın
    e isterse hiç yazmasın

  23. aaaa ben buraya yorum yazmıştım çıkmamış mı ne?

  24. Katrecim,
    buraya değildi yazdığın yorum, seni diğer başlığa alalım :)

  25. Hee pardon:))Ne bileyim ben unutmuşum 6-7 aydır uğramayalı blog alemine. Hem burası yeni bi yer(yani bana göre). Eh benimde biraz eski kafalı olduğumu var sayarsak doğal diil mi böyle şaşırmam?

    Haydi günaydın olsun. Diğer yazıyı da okudum ama buraya oldu yorum:)) Olsun gari….

saliha için bir cevap yazın Cevabı iptal et